Zile, 1939. Adını Ahmet Taner koydular.
Ziraat Bankası veznedarı Hüsnü Bey ile ilkokul öğretmeni
Lütfiye Hanım'ın çocukları. O Lütfiye Hanım ki 16 yaşında
Cumhuriyet öğretmeni olarak eğitim ateşini yoksul, yorgun
Anadolu'ya taşıyor. Kemalci, Kuvvacı Mustafa Necati'nin
'Millet Mektepleri'nde kendinden yaşlı 'erkek' öğrencilere
okuma yazma öğretiyor. Zile, Nizip ve Kilis'ten başlayıp
Ankara'ya uzanan 44 yıllık uzun yürüyüşün ardından, bir
Cumhuriyet Bayramı'nda, 29 Ekim 1994'te yaşama gözlerini
yumduğunda, oğlu Ahmet Taner şöyle anıyor onu:
'Hep genç kalarak yaşlandı. Gerçek bir Kemalist devrimci
gibi, kendini hep yenileyerek... çağını anlama çabası
içinde torunları ile bile arkadaşlık kurmayı başararak...'
Annesinin kollarındayken, okullu olduğunda, 'a, be, ce'yi
de ilk öğretmen annesinden öğrendi. Uysaldı. Sakinliği,
'muhallebi çocukluğu' gibi tanımlanamazdı asla. Daha
ilkokuldayken Türkçe'yi ses şenliğine döndürürdü. Minik
arkadaşları, 'Öyle öyküler anlatıyor ki derslerde, bize
hiç laf düşmüyor' diye yakınırlardı.
Annesi ile babası, Mehmet Ali ile Mahmut'u İstanbul'a,
Galatasaray Lisesi'ne göndermişlerdi. Ahmet Taner'in
evin sıcaklığından uzaklaşmasına yürekleri elvermedi.
Pek zayıftı, pek çocuksuydu da ondan. Kilis Ortaokulu'nda
okudu. Delikanlılığın delifişekliğinde kardeşleri,
arkadaşları dalaşırlardı birbirleriyle, ama onu kavga
ederken hiç gören olmamıştı.
Kavgacılık ile savaşımcılığı birbirinden ayırt etmek
gerek. Daha ortaokulda okulun düzenlediği tartışmalı
toplantıların başta gelen önderlerindendi. Kabataş
Lisesi'ndeki ateşli münazaralara da taşıyacaktı bu
niteliğini.
Siyaset bilimcisi olmanın ilk ipuçları, ağabeyi Mehmet
Ali Kışlalı ile kendi geliştirdikleri 'devlet yönetimi'
oyununda belirmişti. Elde makas, dil ucuna sürüldü mü
koyulaşan mavi uçlu kurşunkalem, bir de saman kağıtlar.
Oyunun altyapısı hazır. El becerisini de ekledin mi
üzerine, al sana kağıttan kaymakam, garnizon komutanı,
doktor, belediye reisi, banka müdürü, tarım müdürü, halk.
Çocukluğun geniş düş dünyasına açılan oyun penceresi,
'gel keyfim gel' geçen doyumsuz saatler.
Lise bitti. Ver elini Ankara. O artık Mülkiyeli. Hem
öğrencilik, hem gazetecilik bir arada gidiyor. Yeni Gün
de spor muhabirliği.
Galatasaraylı kardeşlerinin tersine Fenerbahçe'ye 'gık'
dedirtmeyen ödünsüz taraftar. Olgunlaşma sürecinde
derginin yazıişleri müdürlüğünü üstlenme.
Fransız bursuyla Sorbon'da doktora. Tez konusu, 1960
devrimi sonrası Türkiye'deki siyaset açısından ilgi çekici:
'Modern Türkiye'de Siyasi Güçler...'
Fransa'da Bordolu, ama 'Biz Türklerden' Nicole ile tanışma.
Ahmet Taner'in insan sever, sıcakkanlı, sevgili eşi,
kızları Dolunay ve Altınay'ın anneleri Nilgün. Yıllar
sonra birlikte geçirdikleri trafik kazasında yitirdiği,
Türk bayrağı ile gömülen Nilgün Kışlalı...
Sorbon sonrası önce Hacettepe Üniversitesi'nde siyaset
sosyolojisi alanında öğretim üyeliğine başlama. Askerliğin
ardından Hacettepe Üniversitesi'ne yapılan dönüş
başvurusuna ret yanıtı. Ağabeyi Mehmet Ali Kışlalı,
'İhsan Doğramacı istemedi dönmesini' diyor. 'Neden?'
diye soruyoruz. Yanıtı çok kısa:
'Öğrencilerini demokrasi, özgürlük ve açıklık konularında
teşvik etti. Ahmet, öğrencilerin üniversite içinde
demokratikleşmesi akımının önderlerinden olmuştu.
Doğramacı'ya bu fazla geldi.'
Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne geçti. Çok mutluydu.
1971-77 arasında Yankı dergisinin belkemiği olduğunu
söylemek abartı sayılmaz. O yıllarda yükselen toplumcu,
devrimci, halkçı rüzgarı yakalayan dönemin 'Karaoğlan'ı,
CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit'in dikkatini çekiyor.
Yankı'da yazıları. 1977'de İzmir'den CHP milletvekili
seçiliyor.
1978 başı. 11'ler Adalet Partisi'nden ayrılmış. Ecevit,
hükümet kuracak besbelli.
Altan Öymen CHP Grup Başkanvekili. 'Laci'leri önceden
çekmiş olanlar sıram sıram. Öymen'e görünenler,
hatırlatmada bulunanlar çoğunlukta.
Ahmet Taner Kışlalı ise ortada gözükmüyor hiç. Ecevit,
Öymen'e Ahmet Taner Kışlalı'yı Kültür Bakanı yapacağını
açıklıyor. Öymen haberi bildirecek, ama bulabilene aşk
olsun. Sonunda bulunuyor da, Altan Öymen, Kışlalı'ya
Kültür Bakanı olduğunu ancak arabasında söyleyebiliyor:
'Kültür Bakanı olacağını kendisine açıkladığımda yüzünde
sevincin işaretlerini görememiştim. Yalnızca gözlerinde
önemli bir sorumluluk yüklendiğinin bilincine varan
ışıltının çaktığını gözlemiştim.'
Bakanlık görevinin hakkını vermişti. O dönemin gençleri,
o güne değin itilen kakılan yazarları, kimi gruplarca
küçümsenen değerleri kucaklayan Kültür Bakanlığı'nca
çıkarılan dergiyi anımsarlar:
'Ulusal Kültür'.
12 Eylül. Baskının adı. Özal'lı yıllar. 'Değişim'
aldatmacasıyla karışık karşıdevrimin, yozlaşmanın adı.
Ahmet Taner Kışlalı, Ankara İletişim Fakültesi öğretim
üyesi. Bilime, öğrencilere adanan yıllar. Savunduğu
düşüncelere karşıt görüşleri ileri süren, bunu bir
tutarlı çerçevede dile getiren öğrencilere en yüksek
notu veren hoşgörülü, sonuna dek demokrat öğretmen.
Eşini trafik kazasında yitirdiği günün ertesinde, kolu
sarılı derse giren sorumlu öğretmen...
1991 sonu. Cumhuriyet gazetesinde yazarlığa başlama:
'Haftaya Bakış'.
Başta Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği,
Atatürkçü Düşünce Derneği olmak üzere birçok
cumhuriyetçi demokratik kitle örgütünün Anadolu'nun
yüzlerce köşesinde düzenledikleri toplantılarda
konuşmalarla 'ulusalcı, laik, Atatürkçü' güçlere
özgüven aşılama... Halka, Kemalizmin, Atatürkçülüğün
bir doğma değil, bir sürekli devrimcilik olduğunu
usanmadan anlatma çabası. Atatürkçü Düşünce Derneği
Genel Başkan Yardımcılığı...
Nisan 1997'de ikinci eşi Nilüfer Kışlalı ile evlilik.
22 Eylül 1999'da Nilhan Nur'un doğumu.
Çayyolu Engürü Sitesi. 21 Ekim 1999:
Saat 09.28. Cumhuriyet gazetesine 'Kınıyorum' başlıklı
yazısını faksladı.
Saat 09.35.
Eşi Nilüfer Kışlalı ve minik bebeğini kente indirecek,
sonra derse girecek. 'Nilüfer' dedi, 'Ben arabayı
ısıtayım. İki-üç dakika sonra gelirsiniz.' Evden çıktı.
Saat 09.40!
Nilüfer Kışlalı, 'Çok neşeli bir sabahındaydı' dedi...
www.kıslali.org